Bu soruyu son yıllarda kendinize en son ne zaman sordunuz ? Bunca işin-gücün ve problemin arasında bu soruda nereden çıktı şimdi diyebilirsiniz. Oysa günü bu soruyla başlatmak ve bitirmek çok önemlidir. Bugün mutlu olmak için ne-ler yapacaksın ? veya Bugün mutlu olmak için ne-ler yaptın ? diye soruyor musunuz kendinize ? Çünkü biriyle karşılaştığımızda, telefon açtığımızda veya internet’ten mesaj gönderdiğimizde ilk sözümüz “Nasılsınız ?” diye başlar. Onlarda bize aynı soruyu sorarlar. Bu soruya “Teşekkür ederim, iyiyim”, “Hamdolsun” veya “Çok Şükür” gibi cevaplar veririz. Akşam yorgun eve döndüğümüzde ailemizde bizi kapıda bu sözlerle karşılar. “ Nasılsın ? Günün nasıl geçti ? Umarım iyi geçmiştir ” Bir şeyler söylemek istemediğimiz zaman ise halimizden tahmin etmeye çalışırlar. Örneğin İngilizlerde söze “Nasıl gidiyor ?” veya “Umarım iyisindir” diye başlar. Günü “Umarım günün iyi geçmiştir ? “ diye bitirir.
İş hayatında “ Valla hiç iyi değilim…” ya da “ Hiç sorma…” gibi cevaplarla çok sık karşılaşmayız. Çünkü bu soruya verilecek olumsuz cevap öncelikle bizi rahatsız eder. İşimizin günlük stresi altında olumsuz değil olumlu şeyler duymaktan hoşlanırız. Çünkü hayata hep olumlu tarafından bakmanın daha doğru olduğunu düşünürüz. Çünkü inancımız, büyüklerimiz, okuduğumuz kitaplar, aldığımız özel eğitimler, tecrübelerimiz ve benzeri bir çok şey hep hayata olumlu taraftan bakmamız gerektiğini söyler.
Hayata olumlu tarafından bakmak isteriz istemesine de ama kendimize “ mutlu musun ? ” sorusunu pek sormayız. Peki neden ? İyiyim demek, mutluyum demek değildir. Buradaki iyiyim sözü aslında “idare ediyoruz işte ” anlamına gelir ve gerçekte olumsuz ve rahatsız edicidir. Ama nedense iyiyim cevabının karşımızdaki kişi tarafından olumlu algılandığını düşünür ve kendimizi buna inandırırız. Belki de çevremizdeki mutsuz insanlardan biri olmak ve bunun da bilinmesi bizi rahatsız eder. Kişi ve olayları olumsuz eleştiren, işlerinin istediği gibi gitmemesini sürekli dış etkenlere bağlayan bir kişinin iyiyim, hamdolsun, çok şükür demesi traji-komik bir durum ve mutsuz olduğumuzun açık delili değil midir ?
Oysa başarılı olabilmek için öncelikle mutlu ve şartlar ne olursa olsun geleceğe umutla bakan bir insan olmamız gerekir. Çünkü insanoğlunun mutlu olması başarıya giden yolda onu en çok motive eden duygudur. Mutlu olmak; koşulsuz inanmak, eğitimli, sağlıklı, olumlu ve başarılı olmaktır. Mutlu olmayan insan, kendisi ile barışık olmayan, olumsuz, sağlıksız, sürekli koşul ileri süren, şüpheci, yarı cahil ve başarısız insandır. Bu nedenle bu soruyu kendimize daha sık sormalıyız. Gerçekten mutlu muyum ? Öyle ya, iş hayatında başarılı olabilmek için önce bu sorunun cevabını dürüstçe kendinize söyleyebilmeliyiz değil mi ? Eğer cevabınız mutlu değilim ise buna üzülmeyin. Çünkü mutlu olmadığını bilmek ve bunu söyleyebilmek, nasıl mutlu olurum sorusuna cevap aramanızı sağlar. Hem de her koşulda. Unutmayalım ki, bir doktorun hastasını tedavi edebilmesi için önce doğru teşhisi koyması gerekir. Çünkü mutsuzluk ve umutsuzluk başarısızlığın simgeleridir. Başarı için öncelikle mutlu bir insana ihtiyaç vardır. Ayrıca mutlu olmadığınızı düşünüyorsanız bu ülkede yalnız olmadığınızı da unutmayın. Çünkü ülkemizde insanların yüzde 45,7 si kendisini mutlu olarak tanımlamıyor. Bunu nereden mi biliyorum ?
Geçtiğimiz günlerde TÜİK “Yaşam Menuniyeti” Araştırması 2009 (18 Şubat 2010 sayı:27) sonuçlarını açıkladı. Araştırma sonuçlarına göre ülkemizde 18 yaş ve üzeri bireylerin sadece % 54,3’ü kendilerini mutlu olarak ifade etmiş. Bir diğer ifade ile yüzde 45,7’si henüz mutlu değil. Hatta mutlu insanlarımızın sayısında bir önceki yıla göre 1,5 puan azalmış. Kendini mutlu olarak ifade eden bazı insanlar (!) diyebilirlerki bu düşüşün nedenlerini başında hiç süphesiz geçtiğimiz yıl bütün dünyada yaşanan olumsuz ekonomik gelişmeler var. Haklısınız ama bu oran 2007 yılına göre 5,9 puanlık bir düşüş demek. Ne haber ! 2007 yılında kendini mutlu olarak tanımlayan insanlarımızın sayısı yüzde 60,2 ile 2003’den bugüne en yüksek oranına ulaşmışken son iki yılda böyle dramatik bir düşüş yaşanması oldukça ilginç değil mi ? Bir de bunu en iyi hisseden bölgelerden birinde yaşıyorsak konu ilginç değil ancak bir gerçek olabilir.
Araştırma; 2009 yılında yaşanan ekonomik gelişmelerin birey üzerindeki etkilerini de incelemiş. Buna göre bireylerin yüzde 60’ının artık daha ucuz ürün tükettiği ortaya çıkmış. Ayrıca yüzde 34,3’ünün borçlandığı, yüzde 25,9’unun ise eğlence ve tatil harcamalarını kıstığı görülüyor.
Araştırmaya göre mutluluk oranı ile eğitim seviyesi arasında bir paralellik var. Yani eğitim seviyesi yükseldikçe mutluluk oranı da artıyor. Şöyleki ilkokul mezunlarının mutluluk oranı yüzde 52,5 iken üniversite mezunlarında bu oran 63,2’ye yükseliyor. Evli bireylerin (yüzde 57,3) evli olmayanlara (yüzde 46,8) göre daha mutlu olduğu görülüyor. Ülkemizde kendilerini en çok ailenin mutlu ettiğini ifade edenlerin oranı yüzde 71,2. Kendilerini en çok sağlıklı olmanın mutlu ettiğini ifade edenlerin oranı ise yüzde 70,7. Kendi geleceklerinden umutlu olan bireylerin oranı ise yüzde 65,5. Ama kadınlarımız (yüzde 67,9) erkeklere (yüzde 62,8) göre gelecekten daha umutlu. Bunlar araştırma sonuçları. Gelelim bizim gerçeğimize…
Uzmanlara göre bölgemizin en büyük problemi işsizlik ve eğitimsizlik. Ayrıca hükümetin bölgemizdeki problemleri çözme hızı da oldukça yetersiz. Yani herşey aleyhimize. Böyle bir bölge de belki de “ mutlu musunuz ?” sorusu öncelikle Başbakanımıza ve meclise seçtiğimiz vekillerimize sormak gerekir ne dersiniz ? “ Bizim bu durumumuzdan, işsiz ve eğitimsiz mutsuzluğumuzdan gerçekten mutlu musunuz. ? “ diye. Belki de ülkede kendini mutlu olarak tanımlayan insanların sayısının her geçen gün azalmasının nasıl bir tesadüf olduğunu ve neden bir şey yapılamadığını sadece hükümete değil muhalefe de sormak gerekiyor, ne dersiniz ?
Ama bütün bunlar geleceğimize umutla bakmamızı engellememeli. Umutlu olmalıyız, çünkü mutluluğu hak ediyoruz. Bireysel olarak mutlu olabilmek için eğer bölgesel mutluluk gerekiyorsa öncelikle eğitim sorunumuza çözüm üretmeliyiz. Çünkü eğitim, ailemizi, sağlığımızı, kazancımızı ve mutlu olmamızı doğrudan etkileyen en önemli unsur olduğu görülüyor.
Gelişebilmek için değişmemiz gerekiyor. Değişim ise yavaş ve zamanla olan bir şey. Bugünden başlamak, her türlü zorluğa karşı savaşmak, yarın daha mutlu olamamız için önemli bir yatırım. Unutmayalım ki başarı ne kadar zor olursa mutluluğunun değeri de o kadar yüksek ve kalıcı olacaktır. Herkes hatasını bilmek ister ama kimse bunun kendisine söylenmesini istemezmiş. Biz onlardan olmayalım isterseniz. Gerçekten mutlu olmaya hazır mısınız ?
Not: Bu yazı bölgesel yerel bir yayın olan Ekonomi Anadolu Gazetesi 2.sayısı için yazılmıştır.
[Via http://tanericten.wordpress.com]
No comments:
Post a Comment